Spring, Summer, Fall, Winter… And Spring ~ İlkbahar, Yaz, Sonbahar,Kış...Ve ilkbahar 2003



1 yorum



Yapım:2003 ~ Almanya, GüneyKore
Tür:Dram
Yönetmen:Kim Ki-Duk
Yapımcı:Seung-jae Lee
Görüntü Yönetmeni:Dong-hyeon Baek
Müzik:Dong-hyeon Baek
Süre:1 saat 44 dk

Oyuncular:
Yeong-su Oh, Ki-duk Kim, Young-min Kim , Jae-kyeong Seo

İnsan yaşamıyla doğanın kendi içindeki döngüsünün aynı şekilde seyrettiği fikriyle yola çıkmış bir film.

İnsan ömrünün de tıpkı mevsimler gibi belli aralıklarla, farklı çehrelere bürünüp, sonra yine dönüp başladığı yere geldiğini, doğayla senkronize bir şekilde seyretme fırsatı buluyoruz.

Hikaye bir gölün ortasındaki tapınakta yaşayan Budist öğretici ve genç öğrencisi arasında geçiyor. Ve yine adında da anlaşılacağı üzere hikaye beş bölüme ayrılmış. Şöyle ki ;
İlkbahar tüm ihtişamıyla arz-ı endam ediyor. Doğa tazecik, insan yaşamının ilk yılları gibi tıpkı. Ağaçlar yaş... eğilmesi kolay... yine insan yaşamının ilk yılları gibi, her şey günlük gülistanlık. Henüz hayat evresinin ilk aşamasında olan küçük çocuk, doğayı tanımaya çalışmaktadır. Filme göre doğayı tanımak zaten kendini tanımaya denk geldiği için, burada yaşlı budistin en etkili öğretme araçlarından biri de bizzat doğanın kendisi olur.


Yaşlı bilgeden  unutulmayacak bir ders;
Henüz  5-6 yaşlarındaki genç budist adayı, çevresinde bulunan, yılan, kurbağa, balık gibi güç kullanabildiği hayvanların gövdelerine ip yardımıyla taş bağlayarak, zavallı hayvanların hareket kabiliyetlerini azaltmaya yönelik çocukça bir oyun oynar. Masum gibi gözüken bu  "işkence oyunu"  ustası tarafından sessizce izlenir. Sabah kalktığında çocuk beline bağlanmış devasa bir taşla uyanır. Ustası geçen gün eziyet ettiği hayvanları bulup onları tekrar eski haline getirmeden, belindeki ipi çözmeyeceğini söyler. Kendini kötülük yaptığın kişinin yerine koyma başka bir değişle, empati kurma yeteneğini geliştirmeye yönelik bu öğretiyi kelimeler yardımıyla öğretemezdi sanırım.
Ve yaz tüm ihtişamıyla göz kırpıyor. Yazın da kanı insan gibi deli akıyor. Artık daha bir kendinden emin. ilkbahar dönemini, acemilik dönemini atlatmış, başka heyecanlar peşinde. Tıpkı artık genç olan budist adayı gibi. Tapınağa gelen bir kadına aşık olması tüm dengesini dağıtacak ve her şeyi altüst edecektir. Ustasının ''Şehvet, sahiplenmeyi doğurur.  Sahiplenme de öldürme duygusunu doğurur.'' uyarıları da artık fayda etmeyecektir.

Sonbahar içe dönme zamanı. Gidenler ve kalanların tartıldığı, aklın başa geldiği, daha çok içe dönüldüğü, bazı heves ve güzelliklerin geçici olduğunun anlaşıldığı, toparlanmanın ve silkelenmenin, kuruyan yaprakları dökmenin zamanın geldiği Sonbahar. Büyük bir pişmanlık ve suçla bir yaz günü terkettiği tapınağına bir sonbahar günü geri dönen ve  artık arınmaya ihtiyacı olan büyümüş bir adamdır o artık.
Kış her şeyin bir sonun olduğunu anladığımız, bazı hevesleri çok ama çok geride bıraktığımız, doğanın kendisi gibi daha çok içime döndüğümüz, dış dünyaya üstümüzü örttüğümüz Kış. Artık ölen ustasının yerine geçme zamanıdır.

... ve yine ilkbahar taşı artık kendi beline  kendisi bağlayacaktır.

Filmde her mevsiminin kapısını açan temsili bir tahta kapı vardı. Yanılmıyorsam kapı dıştan içeri doğru açılıyordu. Bunun filmin felsefesi açısından  önemli bir noktayı işaret ettiğini düşünüyorum. Belki de sadece önemsiz bir ayrıntı bilemiyorum.

Ki-duk Kim'in Bin Jip'den sonra izlediğim bu ikinci filmi. Bin Jip gibi bu filmi de çok beğendim. Görsel anlamda da bir mevsimlerin arz-ı endamı niteliğinde. İnsanın o dinginliğe o sessizliğe ihtiyaç duyacağı  bir evresi olacaktır. Ben de sanırım yazla sonbahar arası bir evredeyim. : )

8/10

1 yorum:

csyasoo at: 12 Temmuz 2009 14:57 dedi ki...

Güney Kore sinemasına daha hiç bulaşmadım :S

newer post older post