The Blind Side 2009



2 yorum

Tür : Dram / Spor
Yönetmen : John Lee Hancock
Senaryo : John Lee Hancock , Michael Lewis (Kitap)
Görüntü Yönetmeni : Alar Kivilo
Müzik : Carter Burwell
Yapım : 2009, ABD , 128 dk.

   "İnsanlarla bir şey, Tanrı'yla her şey mümkün"

The Blind Side, Michael Lewis ’in aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmış bir yeniden doğuş filmi. Hayatta bir sıfır yenik başlayan insanların konu olduğu dramatik hikayeler sinema sektörünün ıskalayacağı türden şeyler değil. The Blind Side filminin konusu oluşturan Michael Ohenf'ın hikayesi de film gibiydi ve artık  film de. En nihayetinde "Önemli olan hayatla oynanan maça kaç sıfır yenik başladığınız değil, maçı açık ara farkla  kazanıp kazanmadığınızdır" çıkarımında bulunan bir film.

Michael, sorunlu bir ailenin sürüsüne bereket çocuklarından biridir. Annesinin uygunsuz davranışları yüzünden sosyal hizmetler tarafından koruyucu ailelere verilir fakat her seferinde yeni yuvasından firar eder. En nihayetinde 17  yaşına geldiğinde evsiz biridir. Yaşıtlarına göre devasa bir boyutta olması, içine kapanıklığı ve algılamada zorluklar yaşaması nedeniyle de hayatın ona zaten sunmadığı imkanlardan yararlanamaz. Fakat onun top kullanmadaki kabiliyeti bir yardım sever yakınının dikkatini çeker ve onu bir hristiyan okulunun futbol takımına  ve okula yazdırmak için çeşitli  ikna çabalarına girişir. Micheal IQ'su düşük olduğu için bazı öğretmenler ve okul yönetimi tarafından ön yargıyla karşılanır. Micheal'in okulda olması neticede futbol takımına girmesi için bir formalitedir. Bu yüzden onu kendi haline bırakırlar. Micheal'in koruyucu meleğiyle tanışması da işte bu vakitlere düşer. Yeni fahri "koruyucu ailesi" sayesinde tarih bir başka peri masalı hikayesini yazar.

Yardımsever ailenin yüreği büyük ferdi Sandra Bullock performansıyla ikinci sınıf filmlerde harcadığı enerjiyi böyle kaliteli yapımlarda harcasa da, biz de iyi performanslar izlesek dediriyor. Hani Oscar'da En İyi Kadın Oyuncu ödülünü Julie & Julia filmindeki rolüyle Meryl Streep'in alacağından neredeyse emin olmasam, ödülü Sandra Bullock alır-almalı derdim.The Blind Side samimi, dramatik yer yer eğlenceli bir varoluş filmi olmanın yanında, bir aile filmi de. Filmi izlerken Micheal'ı ve gerçek koruyu ailesini merak edenler  filmin sonunda bir kaç fotoğraf görme fırsatı da bulabilir.

8/10

Milena'ya Mektuplar



9 yorum

''Sevgili bayan Milena, size Prag'tan sonra Meran'dan yazmıştım. Karşılık vermediniz. Gönderdiğim o pusulacıklara karşılık beklemem yersiz,biliyorum. Yazmadığınıza bakılırsa iyi olmalısınız. Bizler çoğunlukla iyi olduğumuz zaman susarız.''

Franz Kafka - Milena'ya Mektuplar


Up in The Air ~ Aklı Havada / Aidiyet Yok!



10 yorum

“Ben her yerde yurdumdayım, hiçbir yerde de yurdumun dışında değilim. Eğer bir insan kendini yurdunda hissediyorsa, yurt diye baktığı o yerin herhangi bir adı olmaz. Dolayısıyla, benim gözümde yurt bir tür istikamettir.”

Hollywood, “kapitalist sistemin yalnızlaştırdığı insan ve onun dramı” hikayelerini çok sever. Bu gerçek hayatta karşılığı olan bir sorun ve elbette ki ele alınmaya, kurcalanmaya değer bir konu. Up İn The Air’de, yalnızlığını kutsamış bir adamın hikayesini izliyoruz.

Başrolde Ryan Bingham karakteriyle özel hayatında da benzer bir yaşamı benimsemiş gibi görünen George Clooney var. Ryan Bingham işi dolayısıyla sürekli farklı şehirler dolaşmak zorunda olan profesyonel bir “personel kovucudur”. Hayatı havalimanları, iyi oteller ve hayatında görmediği insanların işine son vermek için gittiği şirketler arasında mekik dokumakla geçer. Ryan ayağını yerden kesen bu yaşam tarzını son derece benimsemiş, hayatını küçük valizine sığdırmayı öğrenmiştir.
En büyük hayali dünyada çok az kişin başarabildiği en fazla uçma rekoruna imza atmaktır. Hayatını bu rekora adayacak kadar anlamsız bir yaşam sürdüren Ryan için etrafındaki diğer her şey ve herkes neredeyse bir teferruattan ibarettir. Fakat en nihayetinde rutin hayatına yalnızca renk olsun diye kattığı, kendisi gibi sürekli uçan, kendi deyimiyle “yalnızca takıldığı” kadın, Ryan’ın zamanla bir “limana demir atma” ihtiyacını körükleyecektir.

Up İn The Air yalnız adam ve dramının ötesinde, işten çıkarılan bir bakıma sektörde tek başlarına kalan insanların dramlarını izleme fırsatını da veriyor. Film, kapitalist sistemin bir başka acımasız yüzü; herkes yalnız ölür gerçeğiyle karşı karşıya bırakıyor bizleri. Up İn The Air yer yer dramatik noktalara, yer yer de ilişkilere dair önemli sorulara kafa yorması açısından tam bir romantik dram filmi hüviyetinde.

Oscar’da En İyi Film kategorisinde yarışmaya hak kazanan Up İn The Air, ABD Ulusal Eleştirmenler Birliği tarafından başta Yılın En İyi Filmi olmak üzere birçok ödül aldı. Fakat Up İn The Air, mesajını gözüne gözüne sokan anlatımıyla, klişe kurgusu ve dolayısıyla sonu tahmin edilebilir yapısıyla, sinema seyircisi açısından eğlencelik, tek izlenimlik filmler kategorisine dahil olmaktan kurtaramıyor kendini. Oscar’da ana kategorilerde alacağı herhangi bir ödül beni akademinin kararları hakkında epey düşündürecektir.

7/10


Bu yazı bu tarihte  8 Sutun' da yayınlanmıştır.

newer post older post