Tabutta Rövaşata



3 yorum
...

"A m a    a r k a d a ş l a r   i y i d i r"



Sinemadan Çıkmış İnsan



4 yorum
İki saat sonra kalabalığın içinde, sinemadan bir dar sokağa çıkan sanki başka birisiydi. Düşünüyordu: "Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umuluyor. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar. Saatine baktı: Dört buçuğa beş vardı. "Eve gidip okusam." Durağa yürüdü. "Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. Kocaman sinemalar yapmalı. Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. İyi bir film görsünler. Sokağa hep birden çıksınlar..." Kafasından geçene güldü. Duraktakiler dönüp baktılar. Kadının biri kaşlarını çattı. Sokakta kendi kendine sesli gülünemeyeceğini bilmeyen yoktu. "Ne adamlar be. Güldüysem güldüm size ne?" Duramadı orada yürüdü. Eve gitmeyecek. İçindeki "sinemadan çıkmış kişi"yi öldürdüler.

(S.18)

Aylak Adam ~ YusufAtılgan

Başkalarının Hayatı ~ The Lives of Others



0 yorum
_das-leben-der-anderen

Tür : Dram
Gösterim Tarihi : 9 Mart 2007
Yönetmen : Florian Henckel von Donnersmarck
Senaryo : Florian Henckel von Donnersmarck
Görüntü Yönetmeni : Hagen Bogdanski
Müzik : Stéphane Moucha , Gabriel Yared
Yapım : 2006, Almanya , 137 dk.
Oyuncular
Martina Gedeck (Christa-Maria Sieland) , Ulrich Mühe (Kaptan Gerd Wiesler) , Sebastian Koch (Georg Dreyman) , Ulrich Tukur (Anton Grubitz) , Thomas Thieme (Bruno Hempf) , Hans-Uwe Bauer (Paul Hauser) , Volkmar Kleinert (Albert Jerska) , Matthias Brenner (Karl Wallner)

En ilkel insan eğilimi "röntgencilik" olsa gerek. Ademoğlu'nun en büyük zaaflarından biri başkalarının hayatına duyulan merak...

Bu tarz tarihe nispeten de olsa ışık tutan filmleri izledikçe, avrupanın ne kadar geri kalmış bir toplum olduğunu görme fırsatı buluyorum. Bir kere medeniyetin, demokrasinin, siyasetin ve bu gibi birbiriyle bağlantılı kavramların güç sahiplerince ne kadar kitabına uydururulduğuna şahit oluyoruz.  Özellikle güç sahiplerinin kendilerinde hak gördükleri, başkalarının en insani haklarını bile hiçe sayan tutumları miğde bulandıracak cinsten. Canım Türkiye'mde de yakın zamanda şahit olduğumuz,üzerinde tartışılan bir olay bu aynı zamanda; Daha rahat bir fişleme için "Dinleme"yi seçin anlayışı...

başkalarınınhayatı1

Sosyalist Birlik Partisi'nin hükümetin başında bulunduğu bir dönemde Stasi adındaki gizli servisin muhbirlerinden biri olan eksi Yüzbaşı Gerd Wiesler ünlü oyun yazarı Georg Dreyman'ın hayatını A’dan Z’ye “dikizlemekle” görevlendirilir. Taki karşı tarafın, hükümetin istedikleri olana, ünlü yazarı “fişlemek” için  yeterli olan malzemeyi bulunana kadar…Artık ünlü yazarın ve birlikte yaşadığı tiyatrocu sevgilisinin hayatlarının her saniyesini dinlenir ve rapor edilir. Bu süreçte Gerd Wiesler hayatına girdiği insanların kaçınılmaz duygu dünyasına da girmiş bulur kendini. Artık bu saatten sonra durum daha insani bir boyut kazanmıştır Gerd Wiesler için. Görev bilinciyle başlanılan bir gözetleme görevi, ona içsel bir muhasebe yapma fırsatı doğurur. Kendini ve yaptıklarını, içinde bulunduğu sistemi, çarkların dönüşünü sorgulamasına sebep olur içinde bulunduğu durum. Başkalarını dinlerken aslında hiç bir zaman kendini dinlemediğini farkeder.

başkalarının hayatı2

Das Leben Der Anderen bazı filmlerin ben de bıraktığı buruk tatlardan birini aldığım bir film oldu. Başta bu kadar buram buram siyasi bir eleştirinin olduğu bir filmi sosyolojik yaklaşımdam ziyade daha insani ,vicani ele alması ve bu tür duygular eşliğinde derdini anlatması, anlatabilmesi bu filmi benim için çok özel yapıyor. Sağlam bir drama seyretmek istiyorsanız eğer kaçırmayın derim. Muhbir rolünde izlediğimiz, bana göre iyi bir performans sergileyen Ulrich Mühe'in mide kanseri yüzünden geçen yıl bu dünyadan göç ettiğini duydum, üzüldüm. :/


9/10



Hemingway'in Bir Hikayesinden Çağrışımlarla



0 yorum
Table

Kadın ve adam oturuyorlardı
Uzakta beyaz dağlar vardı
Gara girmek üzereyken Barselona- Madrid treni


Kadın üzgündü, üzgündü, üzgündü
Adam düşündü, düşündü, düşündü
Aşkımız bitmesin isterim dedi


Biralar içildi ve başka içkiler
Kadın ve adam kederliydiler
Ne birleşiyor, ne ayrılıyor elleri


Neden, neden sönüp gider bir aşk
Acının silinmez tortusunu bırakarak
Onulmazca inciterek yürekleri


Kadın daha gerçek bir acıyla yaralıydı belki de
Tasalı bir sevecenlikle baktı erkeğine
Gözyaşları içinde gülümsedi


Kadın ve adam oturuyorlardı

Aralarında bir masa vardı


Ve hüznün aşılmaz engelleri...




AtaolBehramoğlu


Hunger ~ Açlık 2008 / Ölümüne bir direnişin öyküsü



2 yorum
_hungerafiş
Gösterim Tarihi : 20 Mart 2009
Yönetmen : Steve McQueen
Senaryo : Steve McQueen , Enda Walsh
Görüntü Yönetmeni : Sean Bobbitt
Müzik : Leo Abrahams
Yapım : 2008, İngiltere / İrlanda , 96 dk.
Oyuncular : Michael Fassbender (Bobby Sands) , Stuart Graham (Ray Lohan) ,Liam Cunningham (Peder Moran) , Helena Bereen (Anne)

"Ben yanmasam sen yanmasan biz yanmasak nasıl cıkar karanlıklar aydınlığa" Nazım Hikmet

Filmdeki mücadele bana Nazım Hikmet'in bu sözlerini hatırlatmıştı. Son zamanlarda filmler konusunda isabetli davranıyorum sanırım. Bunu bu filmle de  bir kez daha görmüş oldum. Aslında bu aralar ihtiyacım olan son şey, beni anlık da olsa duygusal olarak sarsacak filmler izlemek  ama üstesinden geldim bir şekilde.

Bir hapishane filmi izliyorsanız şayet olacaklara kendinizi hazırlamanız gerekir fakat bu filmde olanlar benim aklımın hayalimin önceden çok da kestirmesi mümkün olmayan görüntülerden oluşuyor. Üstüne filmde gösterilenlerin  gerçek olduğunu da bilmek, filmi başka bir boyutta düşünmenize neden oluyor.

_2008_hunger

İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA-Irish Republican Army) militanları Maze Hapishanesin'de uzun süredir hiç değilse normal mahküm şartlarında yaşamayı talep eder. Fakat hükümet tarafından öyle görülüyorki gözden çıkarılan bu  mahkumların maruz kaldıkları şiddet, insanlık dışının ötesindeki muamele, militanların "battaniye" ve "yıkanmama" eylemlerine başlamalarına, bu mücadelede istedikleri sonucu alamamaları nedeniyle,  açlık grevine kadar  varan bir direnişin , başka değişle son kozlarını oynamalarına  kadar gidecek bir mücadelenin öyküsünü izliyoruz bu filmde

_hunger2

Fazla söze gerek yok dercesine neredeyse diyalogsuz sayılabilecek bir film. Tabi gurubun önderi konumundaki Bobby Sands ve Rahip Don Moran arasında geçen ve Boby sands'ın mücadele ve fedakarlık serüvenin nedenlerini/ niçinlerini anlattığı, davasındaki haklılığı önce rahip Moran'a sonrada tabiki seyirciye aktardığı "ikna edici"  uzun mu uzun  diyaloğu nu saymazsak. Bu uzun diyalogta özellikle dikkat çeken repliklerden biri ; Boby Sands'ın ; "Hayatımı tehlikeye atmak yapabileceğim tek şey değil Don.  Doğru olan bu !" demesi ve bir diğeri de, aldığı açlık grevine istinaden pedere sorduğu ; Tanrı beni affedecek mi?" sorusuna Pederin; "İntihar yüzünden olmasa da. Bu aptallığın için seni affetmeyecek" demesi...

_2008_hunger1
Şiddet sahnlerinin şiddeti, olması gereken çıplaklık beni biraz rahasız etsede Cannes Film Festivali’nde ilk filmiyle Altın Kamera ödülünü kazanma başarısını gösteren  Steve McQueen ortaya mükemmel bir iş çıkarmış diyebilirim. Yönetmenin en büyük başarısı belkide gerçekten hiç kaçınmadan, gerçek bir hikayeyi tüm gereçkliğiyle gözler önüne sermesi. Neticede insanoğlunun mücadele ruhunun, baş koyduğu davanın onun yaşamasının en büyük amacı olduğu zaman neleri göze alabileceğinin  resmi sayılabilecek bir film Hunger.


9/10

Blue Velvet Soundtrack ~ Roy Orbison / İn Dreams



0 yorum
Kadife sesli, muhteşem yorumcu, en sıradan parçaları bile belli bir duygu üzerinde söylemeyi başarabilen ender bulunur seslerden biri Roy Orbison. Zaten bu sebeptendir ki nerdeyse tüm şarkıları bir filme soundtrack olmuştur. Aynı isimli Pretty Woman filminin film müziğinden, Chunking Express filminde sık sık duyma fırsatı bulduğumuz  California Blue şarkısına kadar bir çok güzel şarkı...

Kara filmlerin hası olarak gösterilen bir David Lynch filmi olan Blue Velvet'in payına düşen de  benim  de çok  beğendiğim bu şarkı olmuş işte. Diğer şarkılarını da tavisye ederim.



A candy-colored clown they call the sandman
Tiptoes to my room every night
Just to sprinkle stardust and to whisper
Go to sleep. everything is all right.
I close my eyes, then I drift away
Into the magic night. I softly say
A silent prayerlike dreamers do.
Then I fall asleep to dream my dreams of you.
In dreams I walk with you. in dreams I talk to you.
In dreams youre mine. all of the time were together
In dreams, in dreams.
But just before the dawn, I awake and find you gone.
I cant help it, I cant help it, if I cry.
I remember that you said goodbye.
Its too bad that all these things, can only happen in my dreams
Only in dreams in beautiful dreams.


Crying Out Love In The Center Of The World ~ Dünyanın Orta Yerinde Aşk İçin Ağlıyorum 2005



2 yorum
_dunyaninposter
Tür : Romantik
Gösterim Tarihi : 7 Ocak 2005
Yönetmen : Isao Yukisada
Senaryo : Yuji Sakamoto , Isao Yukisada , Kyouichi Katayama (Kitap)
Görüntü Yönetmeni : Noboru Shinoda
Yapım : 2004, Japonya , 138 dk.
Oyuncular

Takao Osawa , Kou Shibasaki , Masami Nagasawa , Mirai Moriyama , Yuhki Amamai , Minami Ichikawa , Kei Haruna

Anılar şimdi gözümde canlandılar

Kimi anılar vardır unutmak için zaman gerekir felan... Ama kimi anılar da vardır ki unuttuğunu zannadersin ama bir bakarsın ki aslında yüreğinden ve hafızandan hiç silememişsindir. En ufak bir ayrıntı bile o anıların yeniden canlanmasına yeter.Hatta yüreğini, onu yaşadığın zaman ki kadar açıttığına şahit olursun. Belki de daha çok...Her gerçek aşk hikayesi bahsettğim bu ikinci tip anıların kapsamına giriyor sanırım. Hani Sezen Aksu'nun da değimiyle "canımın çoğu kaldı sende" hikayesi :/

_doyaia

Anılarla ilgili bu kadar ahkam kestikten sonra gelelim filme...İsmiyle dikkatimi çeken filmlerden biridir bu film. İsminden dolayı enteresan bir konusu olabileceğini düşündüm ve çok geçmeden merakımı giderdim.

Uzak Doğu'nun aşina olduğumuz naif ve beraberinde dramatik aşk konulu filmlerinden biri. "İlk aşk hiçbir zaman unutulmaz hele ki daramatik bir sonla noktalanmışsa hiç mi hiç unutulmaz" dedirten bir film aynı zamanda. Ülkesinde gişe rekoru kırdığını  da belirtmek isterim ama her zaman altını çizdiğim gibi bu filmin ne kadar iyi olduğunun ölçütü olmaz. Ülkemizde gişe rekorları kıran filmleri düşünün. Ama yok düşünmeyin! Zira bu film hakkında yanlış bir izlenime kapılırsınız sonra :)


New_resim004
Ritsuko evlenem arefesindeyken ortadan kaybolur. Esas oğlan ve müstakbel nişanlı olan Saku, Ritsuko'nun kendinin de doğup büyüdüğü kasabaya gittiğini öğrenip  yola koyulur. Bu yolculuk nişanlısını bulmak içindir ama  çocukluk yıllarının geçtiği kasaba onu yıllar önce kaybettiği ilk aşk'ına götürür. Beraberken yaşadıkları yerlere gidip anılarını yad eder ve aslında bu aşkın kalbinden hiç silinmediğini görür. Bu aşamada nişanlısı Ritsuko'nun bu anılarda önemli bir yeri olduğunu öğrenecektir.Hikayeyi garip yapan bu üçü arasındaki  ilişki.
Film enteresan bir hikaye sahip aslında her ne kadar basit bir aşk filmi gibi gözükse de sıradan bir senaryoyu sıradaşı yapabilecek çeşitli ayrıntılar var filmde. Örneğin aşık çiftimizin iletişim  yöntemleri karşılı olarak birbileri için doldurdukları  kasete kaydedilmiş konuşmarı dinlemek. Zaten bu yöntem sayesinde -ya da yüzünden mi demeliyim- bu aşk daha bir unutulmaz olmak zorunda kalmıştır. Şimdiye kadar izlediğim en iyi aşk filmi değil elbette bu film ama dokunaklı bir aşk filmi izlemek isteyenleri de fazlasıyla tatmin edeci


7/10


They Shoot Horses, Don't They? ~ Atları da Vururlar



2 yorum
atlari_da_vururlar


Polis Memuru, yanındaki kelepçeli adama, Robert‘a sorar:

- Onu neden öldürdün?

- İstedi de ondan.

- Yardımsever serseri! Söyleyebileceğin başka bir neden yok mu?

- Atları da vururlar


newer post older post