Gösterim Tarihi :19 Mart 2010
Yönetmen : Alper Çağlar
Senaryo : Bahadır Boysal , Alper Çağlar
Görüntü Yönetmeni : Ulaş Zeybek
Yapım :2009, Türkiye , 105 dk.
Issız Adam'dan sonra izlediğim en kötü Türk filmi
Son dönemde vizyona giren türk filmi sayısının diğer ülkelerin filmlerinden fazlaca olması türk sineması adına sevindirici bir gelişme. Üretkenlik arttıkça alternatifler çoğalıyor, seyirci yetkin ürünleri,"deneysel" çalışmaları görme fırsatı buluyor. Her ne kadar vizyonda izlenme rekoru kıran türk filmi Recep İvedik de olsa bu durum türk sinemasının gelmiş olduğu noktanın ölçütü kabul edilmemeli. Zira Recep İvedik'in vizyonda rekorlar kırmasıyla, Nuri Bilge Ceylan'ın Cannes'da ödül alması aynı zamana düşer.
Gelgelelim parmak bastığı noktayla cesurca bir iş yaptığı düşünülen Büşra filmine. Yönetmenliğini kısa filmleriyle tanınan Alper Çağlar yapmış. Senaryo ise Büşra'yı daha önce karikatürüyle var eden Bahadır Boysal ve Alper Çağlar'a ait. Bu tarz toplumun bıçak sırtı konularını ele almaya kalkmak, pek çok insanın hakkında bir yorum bile getirmekten çekindiği bir konuyu irdelemek cesurca amenna. Fakat derdin pek de bu olmadığı filmi izleyince anlaşılıyor. Daha çok bir aşk filmini enteresan bir hale getirmek için bir alternatif olarak düşünülmüş gibi türbanlı kız figürü. Daha ötesi değil! Enteresan bir malzemeden yola çıkarak oluşturulan hikaye basma kalıp karakterlerle sıradanlaşıyor.
Basma kalıp karakterlerden ilki Büşra
Son yirmi yıldır "müslüman ille de fakir mi olmalı?" sorunsalından güç alarak, mal mülk sahibi olup zenginleşen bir dindar kesimden bahsetmek pekala mümkün. Refah seviyesinin yükselmesiyle, modern dünyada kendilerine yer edinen, söz sahibi olan "pasif dindar"imajını aşan hatırı sayılır bu kesimin, beraberinde iyi eğitimli çocuklarının da kendine toplumda yer edinme çabalarının olması kaçınılmaz oluyor. Büşra karakteri zengin bir ailenin tek kızı olan akıllı, zeki, güzel, kendine güvenen, mensup olduğu muhafazakar kesime göre daha esnek görüşlere sahip, her şeyden önce insani, neticesinde kadınsal duyarlığı ve farkındalığı olan bir genç kız olarak neredeyse ideal bir kız olarak karşımıza çıkıyor. Tek zaafı ailesine sonuna dek itaat olan bu genç kızın toplum içinde gayet de hakkını savunan, kendini ifade etmede bir problem olmayan bir çerçeve çizmesi, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedirtiyor.
Liberal görüşe sahip, dünyaya öfkeli Yaman
Yalnızlık gibi evrensel ve içinden çıkılması zor bir kavramla alakalı çeşitli sorgulamalarda bulunun ve bununla alakalı bir kitap yazan, Yaman, yine filmdeki neredeyse tüm karakterler gibi uç bir isim. Gündüzleri modern Don Juan, geceleri de Süpermen'e dönüşen,insanların ön yargılarından dem vuran, esnek dünya görüşüyle karışımıza dikilen neredeyse mükemmele yakın bir karakter.
Ve bir de yoga öğretmenliği yapan, fakat yoga öğretisinden pek de nasibini almamış, huzuru henüz bulamamış, huzur satıcı Alara ile filmin en uç ve en "psikopat" karakteri, Büşra'nın müstakbel sözlüsü, aşırı muhafazakar, tıpkı Alara gibi yaptığıyla söylediği arasında tezatlıklar olan Ferit.
Film başta da söylediğim gibi bir aşk hikayesini ilginç hale getirmenin ötesinde, "yalnızlaşan insan ve onun dramı" konu başlıklı anlatmak istediği şeyi ezbere söylemlere dayanarak anlatması, karakterlerin neredeyse tümünün karikatürize edilmesi yüzünden, sosyolojik ya da psikolojik bir yaraya dair çok elle tutulur, içi dolu bir mesaj vermiyor/veremiyor. Büşra karakteri toplumda karşılığı olan bir tip olarak görülebilir ama yine de karakterin çelişkileri -bu çelişkiler yalnızca türbanlı bir kıza ait özel bir durum değil-, her insanın "öteki" olarak gördüğüne karşı oluşabilecek yargılardan doğan çeşitli, gayet insani çelişkiler olarak düşünülmeli.
Filmin sanırım en tepki alması kaçınılmaz yeri sonu. Final sahnesi filmin başından beri kesin olarak tarafsız gibi gözüken, ortada duruşuna inat, ucu açık bir sahne olarak kalmış. Buraya kadar anlatılmak istenen çok netken, bundan sonrası yoruma açık bırakılmış. Ya da tam olarak söylemekten çekinilmiş.
Atatürk büstünün önünde başını açan bir kız
Filmin tartışmalı sonunda ise izleyicinin aklı bir hayli karışıyor. Canın söz konusu olduğunda dille Allah‘ı bile inkar ettiğini söyleyebilirsin diyen bir dinde, canla alakalı bir durum karşısında başörtüsünü açmak benim açımdan çok tepkiyle karşılanacak bir durum değil. Fakat bunu Atatürk büstünün önünde yapması işin rengini değiştiriyor. Bu sahne bazı çevrelerce provokasyon olarak düşünülebilir.
Filmi izleyenler ne düşünüyor bu sahneyle ilgili olarak ama sırf bu son sahne üzerinde hem konuşulması, tartışılması, sorulması gereken sorularla dolu. Bu yüzden de çok tartışılacağa benziyor.
6,5/10
Kaynak : 8sutun