Bir sandalye çektim zor günlerin altına
ah ama...
ey aşk, yaptığını beğendin mi
yetimler gibiyim ziyafetten aç dönen
ters yakılan sigara, hemencecik söndürülen-
yoksulluk ile vakit geçer mi…
uyanmış kalmışım, nasıl bir şey bu
toprağa baktım, yerinde yoktu;
şiirden aşağıya attım kendimi
düşerken düşündüm, ölmesem mi.
anlatıyorum, hiç konuşmadan,
buğdayın içini dökmesi gibi…
bugün dalgınım, dün de dalgındım
aç bile değildim aynaya bakmasaydım
dünden kalmış yemekleri yerken ki gönülsüzlük
gibi burdayım…
burayı sevmiyorum, bahsetmişimdir.
unufak olmak iyidir olmamaktan
hiç böyle demedim, yarabbim bilir
bu bozuk güzellik, kalbimi yoran…
bir sandalye çektim zor günlerin altına
ah ama,
kimse yüz vermiyor bana, sandalye bile
beni çağırıyor, yarım kalan ne varsa
bana düşüyor, her yağmur tanesini
suya götürmek, o serin ırmaklara
öyle ya
bir almanı herkes tanır, miğferi varsa
moskofu da tanırlar, yatıp uyumamışsa
bunları şunun için anıyorum burada
kim tanır beni, şaşkınlığım olmasa
bağırıp duruyorum denizin ortasında,
su buradan ne kadar uzakta…
İbrahim Tenekeci
2018/2019 Güncesi
-
Geçen yılın güncesini hazırlamak için bu yılın dörtte üçü geçene kadar
beklediğimi utanarak fark edince, bloğa yazamama hastalığımın devam edip
etmediğini...
5 yıl önce
19 yorum:
ama şimdi bahar gerekiyor Allah’ım.
şiir bu kadar mı
değilse devamı nerde
şiirin bu kısmını beğendiysek işimiz yok devamını okumak için biz mi araştıracaz
evet Esin bütün sorularıma yanıt bekliyorum
Sorularına google benden daha hızlı cevap verir eminim :D
Yeni başlayanlar için İbrahim Tenekeci :/
Bahsi geçen şiirin tamamı
ey aşk, yaptığını beğendin mi
yetimler gibiyim ziyafetten aç dönen
ters yakılan sigara, hemencecik söndürülen-
yoksulluk ile vakit geçer mi…
uyanmış kalmışım, nasıl bir şey bu
toprağa baktım, yerinde yoktu;
şiirden aşağıya attım kendimi
düşerken düşündüm, ölmesem mi.
anlatıyorum, hiç konuşmadan,
buğdayın içini dökmesi gibi…
bugün dalgınım, dün de dalgındım
aç bile değildim aynaya bakmasaydım
dünden kalmış yemekleri yerken ki gönülsüzlük
gibi burdayım…
burayı sevmiyorum, bahsetmişimdir.
unufak olmak iyidir olmamaktan
hiç böyle demedim, yarabbim bilir
bu bozuk güzellik, kalbimi yoran…
bir sandalye çektim zor günlerin altına
ah ama,
kimse yüz vermiyor bana, sandalye bile
beni çağırıyor, yarım kalan ne varsa
bana düşüyor, her yağmur tanesini
suya götürmek, o serin ırmaklara
öyle ya
bir almanı herkes tanır, miğferi varsa
moskofu da tanırlar, yatıp uyumamışsa
bunları şunun için anıyorum burada
kim tanır beni, şaşkınlığım olmasa
bağırıp duruyorum denizin ortasında,
su buradan ne kadar uzakta…
bi keresinde akbil kuyruğunda ismet özel'i görmüştüm. aynı ona benziyor bu şiir..
Uzaktan benzetemedim ben
şiir istiklal marşının kurtuluşu olmayan duygulara uyarlanmış versiyonu gibi. i.özel'de istiklal marşı derneğinin başkanı... "devrik şair" o, kafiye pek kullanmıyor, bu sebebpten dernek başkanı titriyle örneğimize konu oluyor.. aşağıdaki kelimelerin marşımızın hangi kıtasına kafiye olduğunu ezberinden bilebilene 10.
tanı!
yatanı
atanı
vatanı
Evet ismet Özel de kafiye kullanmayan dolaylı anlatımı tercih eden şairlerden biri. İstiklal Marşı derneğinin başkanı olduğunu bilmiyordum.Ya da bir ara biliyordum unuttum. İnsanlar ikiye ayrılır; Türkler ve diğerleri diyen biri için isabet bir görev gerçekten
ismet özel'de selçuklu özentisi var, kayserili olduğu için. türk islam sentezine doğru sapıtması bu yönden doğal. ibrahim tenekci ile ismet abi farklı dönemlerde "milli gazete" de yazmakla kader ortaklığında bulumuştur.. bu sebebten kattım şiire ve konuya özel'i. türk-islam sentezine bulaşanlar sanatta da birbirinden ayrılamazlar. sanat ideolojilerinin hissiyatıdır onlar için aşk dedikleri zaman açılamazlar, korkarak yazarlar.. tabii özel'in mütedeyyin olmadan önce yazdıkları hariç..
dindar yazarlarımız, düşündüklerini yazamıyorlar bu görüşteyim ben.. onları yozlaştıran bir otokontrol mekanizmaları var. bu dinin doğasından gelmiyor yazarların çevresindeki insanların tepkilerindeki ölçüsüzlüklerden kaynaklanıyor. dindar çevrelerin yayınevlerinin kuruluş tarihlerine bakıldığında bu durum görülebilir. timaş, gelenek, şule vb. yayınevleri ne zaman kuruldu. üzerinde tartışma götürmeyecek klasik eserler bu yayıncılar tarafından ne zaman basıldı bunlara bakmak gerek.. ve neden bu kadar geciktiklerini de sorgulamak gerek.
hal böyle olunca bir paragrafı avrupai bir paragrafı aşık edebiyatına uygun şiirler çıkıyor. mütevaziliğimi bağışlayınız :/, fakat bir gerçeğe bende katılıyorum seçtiğiniz fotoğraflar bi çok alıntınızdan daha güzel gerçekten. birazcık anlıyorum görsellikten ve de merak ediyorum seçimlerinizde nelerin etkili olduğunu... geçiştirmeden paylaşırsanız sevinirim... hatta nazar boncuğu bile gönderirim. google'a chair yazdım bu fotoğrafı bulamadım mesela çok mu aceleciyim.
Öncelikle teşekkürler. Fotograflar benim de ilgi alanıma giriyor.Sinemayı oluşturan şeylerden biridir fotoğraf bu açıdan bakınca ben de kısa miniminnacık bir film yapmış oluyorum sanki.-züğürt tesellisi-
İtiraf edeyim fotoğraf seçimi ya da arayışı için "sıkı" bir mesai harcıyorum
Yazarlarımızın inançlarından dolayı belli hassasiyetlerinin ve sınırlarının olması kaçınılmaz. Ama tabiki bir özeleştiri yapma sıraları geldi de geçiyor.
modası geçmiş bir iktisat-siyaset kitabında gayet şairane bulduğum dizelerle karşılaştım:
"Bilinmeyen bir uçuruma doğru, boğulmaktan korktuğumuz bir dereye karşı ilerleyişten daha mutlu yürünür."
resimleyebilir misin ?
dere ve uçurum sözcükleri, tabiatı çağrıştırıyor. tabiatıyla doğa, doğallık, gibi kavramlar da saflık ve masumiyetle birleşip estetik bir form kazanabiliyor. yalnız, resimde tereddüt eden bir kadın var. bir ihtimali yaşatan. halbuki alıntıda içindeki kaygıyı eleyerek bir ihtimali seçmiş, fakat hesaplayamadığı geleceği de onaylamış birisi var. hani ben yoldan gönüllü çıktım mecburum buna ben der gibi...
Tereddüt eden biri yalın ayak çıkmaz yola. En azından ayakkabılarını alır.Fotoğraf da sinema gibi işte! Çekenin değil yorumlayanın oluyor.
iyi fotoğraf benim olsun alıntıda senin..
hay hay
en sevdiğim şiirlerindendir üstadın..
Yorum Gönder