üzülmedim diyemem



19 yorum

Bir sandalye çektim zor günlerin altına

ah ama...

ey aşk, yaptığını beğendin mi
yetimler gibiyim ziyafetten aç dönen
ters yakılan sigara, hemencecik söndürülen-
yoksulluk ile vakit geçer mi…

uyanmış kalmışım, nasıl bir şey bu
toprağa baktım, yerinde yoktu;
şiirden aşağıya attım kendimi
düşerken düşündüm, ölmesem mi.

anlatıyorum, hiç konuşmadan,
buğdayın içini dökmesi gibi…

bugün dalgınım, dün de dalgındım
aç bile değildim aynaya bakmasaydım
dünden kalmış yemekleri yerken ki gönülsüzlük
gibi burdayım…

burayı sevmiyorum, bahsetmişimdir.
unufak olmak iyidir olmamaktan
hiç böyle demedim, yarabbim bilir
bu bozuk güzellik, kalbimi yoran…

bir sandalye çektim zor günlerin altına
ah ama,

kimse yüz vermiyor bana, sandalye bile
beni çağırıyor, yarım kalan ne varsa
bana düşüyor, her yağmur tanesini
suya götürmek, o serin ırmaklara

öyle ya

bir almanı herkes tanır, miğferi varsa
moskofu da tanırlar, yatıp uyumamışsa
bunları şunun için anıyorum burada
kim tanır beni, şaşkınlığım olmasa

bağırıp duruyorum denizin ortasında,
su buradan ne kadar uzakta…
İbrahim Tenekeci

19 yorum:

Hülya at: 15 Ocak 2010 01:03 dedi ki...

ama şimdi bahar gerekiyor Allah’ım.

bülent at: 16 Ocak 2010 14:23 dedi ki...

şiir bu kadar mı
değilse devamı nerde

şiirin bu kısmını beğendiysek işimiz yok devamını okumak için biz mi araştıracaz

evet Esin bütün sorularıma yanıt bekliyorum

Rüzgar at: 16 Ocak 2010 14:30 dedi ki...

Sorularına google benden daha hızlı cevap verir eminim :D

Rüzgar at: 16 Ocak 2010 14:32 dedi ki...

Yeni başlayanlar için İbrahim Tenekeci :/

Bahsi geçen şiirin tamamı

ey aşk, yaptığını beğendin mi
yetimler gibiyim ziyafetten aç dönen
ters yakılan sigara, hemencecik söndürülen-
yoksulluk ile vakit geçer mi…

uyanmış kalmışım, nasıl bir şey bu
toprağa baktım, yerinde yoktu;
şiirden aşağıya attım kendimi
düşerken düşündüm, ölmesem mi.

anlatıyorum, hiç konuşmadan,
buğdayın içini dökmesi gibi…


bugün dalgınım, dün de dalgındım
aç bile değildim aynaya bakmasaydım
dünden kalmış yemekleri yerken ki gönülsüzlük
gibi burdayım…

burayı sevmiyorum, bahsetmişimdir.
unufak olmak iyidir olmamaktan
hiç böyle demedim, yarabbim bilir
bu bozuk güzellik, kalbimi yoran…

bir sandalye çektim zor günlerin altına
ah ama,

kimse yüz vermiyor bana, sandalye bile
beni çağırıyor, yarım kalan ne varsa
bana düşüyor, her yağmur tanesini
suya götürmek, o serin ırmaklara

öyle ya

bir almanı herkes tanır, miğferi varsa
moskofu da tanırlar, yatıp uyumamışsa
bunları şunun için anıyorum burada
kim tanır beni, şaşkınlığım olmasa

bağırıp duruyorum denizin ortasında,
su buradan ne kadar uzakta…

ali at: 17 Ocak 2010 08:58 dedi ki...

bi keresinde akbil kuyruğunda ismet özel'i görmüştüm. aynı ona benziyor bu şiir..

Rüzgar at: 17 Ocak 2010 12:23 dedi ki...

Uzaktan benzetemedim ben

ali at: 17 Ocak 2010 13:28 dedi ki...

şiir istiklal marşının kurtuluşu olmayan duygulara uyarlanmış versiyonu gibi. i.özel'de istiklal marşı derneğinin başkanı... "devrik şair" o, kafiye pek kullanmıyor, bu sebebpten dernek başkanı titriyle örneğimize konu oluyor.. aşağıdaki kelimelerin marşımızın hangi kıtasına kafiye olduğunu ezberinden bilebilene 10.

tanı!
yatanı
atanı
vatanı

Rüzgar at: 17 Ocak 2010 22:50 dedi ki...

Evet ismet Özel de kafiye kullanmayan dolaylı anlatımı tercih eden şairlerden biri. İstiklal Marşı derneğinin başkanı olduğunu bilmiyordum.Ya da bir ara biliyordum unuttum. İnsanlar ikiye ayrılır; Türkler ve diğerleri diyen biri için isabet bir görev gerçekten

ali at: 19 Ocak 2010 16:24 dedi ki...

ismet özel'de selçuklu özentisi var, kayserili olduğu için. türk islam sentezine doğru sapıtması bu yönden doğal. ibrahim tenekci ile ismet abi farklı dönemlerde "milli gazete" de yazmakla kader ortaklığında bulumuştur.. bu sebebten kattım şiire ve konuya özel'i. türk-islam sentezine bulaşanlar sanatta da birbirinden ayrılamazlar. sanat ideolojilerinin hissiyatıdır onlar için aşk dedikleri zaman açılamazlar, korkarak yazarlar.. tabii özel'in mütedeyyin olmadan önce yazdıkları hariç..

ali at: 19 Ocak 2010 16:43 dedi ki...

dindar yazarlarımız, düşündüklerini yazamıyorlar bu görüşteyim ben.. onları yozlaştıran bir otokontrol mekanizmaları var. bu dinin doğasından gelmiyor yazarların çevresindeki insanların tepkilerindeki ölçüsüzlüklerden kaynaklanıyor. dindar çevrelerin yayınevlerinin kuruluş tarihlerine bakıldığında bu durum görülebilir. timaş, gelenek, şule vb. yayınevleri ne zaman kuruldu. üzerinde tartışma götürmeyecek klasik eserler bu yayıncılar tarafından ne zaman basıldı bunlara bakmak gerek.. ve neden bu kadar geciktiklerini de sorgulamak gerek.

ali at: 19 Ocak 2010 17:00 dedi ki...

hal böyle olunca bir paragrafı avrupai bir paragrafı aşık edebiyatına uygun şiirler çıkıyor. mütevaziliğimi bağışlayınız :/, fakat bir gerçeğe bende katılıyorum seçtiğiniz fotoğraflar bi çok alıntınızdan daha güzel gerçekten. birazcık anlıyorum görsellikten ve de merak ediyorum seçimlerinizde nelerin etkili olduğunu... geçiştirmeden paylaşırsanız sevinirim... hatta nazar boncuğu bile gönderirim. google'a chair yazdım bu fotoğrafı bulamadım mesela çok mu aceleciyim.

Rüzgar at: 19 Ocak 2010 23:57 dedi ki...

Öncelikle teşekkürler. Fotograflar benim de ilgi alanıma giriyor.Sinemayı oluşturan şeylerden biridir fotoğraf bu açıdan bakınca ben de kısa miniminnacık bir film yapmış oluyorum sanki.-züğürt tesellisi-
İtiraf edeyim fotoğraf seçimi ya da arayışı için "sıkı" bir mesai harcıyorum

Rüzgar at: 20 Ocak 2010 22:51 dedi ki...

Yazarlarımızın inançlarından dolayı belli hassasiyetlerinin ve sınırlarının olması kaçınılmaz. Ama tabiki bir özeleştiri yapma sıraları geldi de geçiyor.

ali at: 21 Ocak 2010 18:11 dedi ki...

modası geçmiş bir iktisat-siyaset kitabında gayet şairane bulduğum dizelerle karşılaştım:

"Bilinmeyen bir uçuruma doğru, boğulmaktan korktuğumuz bir dereye karşı ilerleyişten daha mutlu yürünür."

resimleyebilir misin ?

ali at: 22 Ocak 2010 07:48 dedi ki...

dere ve uçurum sözcükleri, tabiatı çağrıştırıyor. tabiatıyla doğa, doğallık, gibi kavramlar da saflık ve masumiyetle birleşip estetik bir form kazanabiliyor. yalnız, resimde tereddüt eden bir kadın var. bir ihtimali yaşatan. halbuki alıntıda içindeki kaygıyı eleyerek bir ihtimali seçmiş, fakat hesaplayamadığı geleceği de onaylamış birisi var. hani ben yoldan gönüllü çıktım mecburum buna ben der gibi...

Rüzgar at: 22 Ocak 2010 08:07 dedi ki...

Tereddüt eden biri yalın ayak çıkmaz yola. En azından ayakkabılarını alır.Fotoğraf da sinema gibi işte! Çekenin değil yorumlayanın oluyor.

ali at: 22 Ocak 2010 08:19 dedi ki...

iyi fotoğraf benim olsun alıntıda senin..

Rüzgar at: 22 Ocak 2010 10:00 dedi ki...

hay hay

zehrina at: 17 Ekim 2011 06:04 dedi ki...

en sevdiğim şiirlerindendir üstadın..

newer post older post