Büşra 2010 / Örtülen Kafalar



21 yorum

Gösterim Tarihi :19 Mart 2010
Yönetmen : Alper Çağlar
Senaryo : Bahadır Boysal , Alper Çağlar
Görüntü Yönetmeni : Ulaş Zeybek
Yapım :2009, Türkiye , 105 dk.

Issız Adam'dan sonra izlediğim en kötü Türk filmi


Son dönemde vizyona giren türk filmi sayısının diğer ülkelerin filmlerinden fazlaca olması türk sineması adına sevindirici bir gelişme. Üretkenlik arttıkça alternatifler çoğalıyor, seyirci yetkin ürünleri,"deneysel" çalışmaları görme fırsatı buluyor. Her ne kadar vizyonda izlenme rekoru kıran türk filmi Recep İvedik de olsa bu durum türk sinemasının gelmiş olduğu noktanın ölçütü kabul edilmemeli. Zira Recep İvedik'in vizyonda rekorlar kırmasıyla, Nuri Bilge Ceylan'ın Cannes'da ödül alması aynı zamana düşer.

Gelgelelim parmak bastığı noktayla cesurca bir iş yaptığı düşünülen Büşra filmine. Yönetmenliğini kısa filmleriyle tanınan Alper Çağlar yapmış. Senaryo ise Büşra'yı daha önce karikatürüyle var eden Bahadır Boysal ve  Alper Çağlar'a ait. Bu tarz toplumun bıçak sırtı konularını ele almaya kalkmak, pek çok insanın hakkında bir yorum bile getirmekten çekindiği bir konuyu irdelemek cesurca amenna. Fakat derdin pek de bu olmadığı filmi izleyince anlaşılıyor. Daha çok bir aşk filmini enteresan bir hale getirmek için bir alternatif olarak düşünülmüş gibi türbanlı kız figürü. Daha ötesi değil!  Enteresan bir malzemeden yola çıkarak oluşturulan hikaye basma kalıp karakterlerle sıradanlaşıyor.


Basma kalıp karakterlerden ilki Büşra

Son yirmi yıldır "müslüman ille de fakir mi olmalı?" sorunsalından güç alarak, mal mülk sahibi olup zenginleşen bir dindar kesimden bahsetmek pekala mümkün. Refah seviyesinin yükselmesiyle, modern dünyada kendilerine yer edinen, söz sahibi olan "pasif dindar"imajını aşan  hatırı sayılır bu kesimin, beraberinde iyi eğitimli çocuklarının da kendine toplumda yer edinme çabalarının olması kaçınılmaz oluyor. Büşra karakteri  zengin bir ailenin tek kızı olan akıllı, zeki, güzel, kendine güvenen, mensup olduğu muhafazakar kesime göre daha esnek görüşlere sahip, her şeyden önce insani, neticesinde kadınsal duyarlığı ve farkındalığı olan bir genç kız olarak neredeyse ideal bir kız olarak karşımıza çıkıyor. Tek zaafı ailesine sonuna dek itaat olan bu genç kızın toplum içinde gayet de hakkını savunan, kendini ifade etmede bir problem olmayan bir çerçeve çizmesi, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedirtiyor.

Liberal görüşe sahip, dünyaya öfkeli Yaman


Yalnızlık gibi evrensel ve içinden çıkılması zor bir kavramla alakalı çeşitli sorgulamalarda bulunun ve bununla alakalı bir kitap yazan, Yaman, yine filmdeki neredeyse tüm karakterler gibi uç bir isim. Gündüzleri modern Don Juan, geceleri de Süpermen'e dönüşen,insanların  ön yargılarından dem vuran, esnek dünya görüşüyle karışımıza dikilen neredeyse mükemmele yakın  bir karakter.

Ve bir de yoga öğretmenliği yapan, fakat yoga öğretisinden pek de nasibini almamış, huzuru henüz bulamamış, huzur satıcı Alara ile filmin en uç ve en "psikopat" karakteri, Büşra'nın müstakbel sözlüsü, aşırı muhafazakar, tıpkı Alara gibi yaptığıyla söylediği arasında tezatlıklar olan Ferit.


Film başta da söylediğim gibi bir aşk hikayesini ilginç hale getirmenin ötesinde, "yalnızlaşan insan ve onun dramı" konu başlıklı anlatmak istediği şeyi ezbere söylemlere dayanarak anlatması, karakterlerin neredeyse tümünün karikatürize edilmesi yüzünden, sosyolojik ya da psikolojik bir yaraya dair çok elle tutulur, içi dolu bir mesaj vermiyor/veremiyor. Büşra karakteri toplumda karşılığı olan bir tip olarak görülebilir ama yine de karakterin çelişkileri -bu çelişkiler yalnızca türbanlı bir kıza ait özel bir durum değil-, her insanın "öteki" olarak gördüğüne  karşı oluşabilecek yargılardan doğan çeşitli, gayet insani çelişkiler olarak düşünülmeli.

Filmin sanırım en tepki alması kaçınılmaz yeri sonu. Final sahnesi filmin başından beri kesin olarak tarafsız gibi gözüken, ortada duruşuna inat, ucu açık bir sahne olarak kalmış. Buraya kadar anlatılmak istenen çok netken, bundan sonrası yoruma açık bırakılmış. Ya da tam olarak söylemekten çekinilmiş.

Atatürk büstünün önünde başını açan bir kız


Filmin tartışmalı sonunda ise izleyicinin aklı bir hayli karışıyor. Canın söz konusu olduğunda dille Allah‘ı bile inkar ettiğini söyleyebilirsin diyen bir dinde, canla alakalı bir durum karşısında başörtüsünü açmak benim açımdan çok tepkiyle karşılanacak bir durum değil. Fakat bunu Atatürk büstünün önünde yapması işin rengini değiştiriyor. Bu sahne bazı çevrelerce provokasyon olarak düşünülebilir.

Filmi izleyenler ne düşünüyor bu sahneyle ilgili olarak ama sırf bu son sahne üzerinde hem konuşulması, tartışılması, sorulması gereken sorularla dolu. Bu yüzden de çok tartışılacağa benziyor.

6,5/10

Kaynak : 8sutun

21 yorum:

svgi at: 29 Mart 2010 09:29 dedi ki...

örtülen kafalar... eline sağlık...

Rüzgar at: 29 Mart 2010 10:51 dedi ki...

teşekürler

ali at: 29 Mart 2010 11:51 dedi ki...

Issız Adam’dan sonra izlediğim en kötü türk filmi karegorisinde Barda'yı geçebilecek bir yapım yönetmenin gözünden, senaristin elinden, patronun cebinden çıkmamıştır. Toptancı bakış adına bütün kötülüklerin başı bu filmdir. Günah keçisi değildir, lanetlenme sebebimizdir.

ali at: 29 Mart 2010 12:08 dedi ki...

ayrıca nbc rüşdünü 1999-2002 yılları arasında kanıtlamış bir yönetmenimizdir. 2002 yılında çekilen uzak filmi bence türk sineması için eşik olmakla beraber, 2003 yılında girdiği Cannes film festivalinde Von Trier, Gus Van Sant gibi Avrupalıların beğenisine nail olmuş sanatçıların yapımları arasında başarısı gölgelenmiştir. Tabi senden hafızalara nakşolunacak cümleler beklemekteyiz film hakkında. belki bu yolla değerini yükseltmiş oluruz.

Rüzgar at: 29 Mart 2010 12:17 dedi ki...

Barda'yı izlemedim henüz.O yüzden bir yorum yapamıyorum malesef. Bakmak lazım

Rüzgar at: 29 Mart 2010 12:23 dedi ki...

Hay hay.. bir gün belki... neden olmasın..

ali at: 29 Mart 2010 12:23 dedi ki...

büşra filmini sinema da izlemeyenlerden olacağım 1 yıl sonra dvdsi çıktığı zaman krtiğinide yazarım. filmin popülerliği de çıkmış olur hem. hem de bloğunun bu kısmını güncelleşeniz olurum. belki beğenir gıcıklık yaparım. büşra filmi şeytanın avukat masası bu blog için boş kalır eminim.

Rüzgar at: 29 Mart 2010 12:33 dedi ki...

Şimiden izle kritiğini yap konuk yazar olarak yayımlayayım yazını. Nasıl fikir?

ali at: 29 Mart 2010 12:34 dedi ki...

tavsiye etmem. siz ıssız adam da kalın. ve bütün filmleri ıssız adam filmin ucuz popülüzmüne yaklaşıp yaklaşamdığı noktasında ölçün. ıssız adamla barda filmleri aslında kardeş, fakat ikiz değiller.

ali at: 29 Mart 2010 12:41 dedi ki...

şimdi konuk yazar olabilmek tabi gurur verici :) fakat kalıcı yorumcu olmayı tercih ederim esasen. ben halimden memnunum hatta memnun kaygısızım.

Rüzgar at: 29 Mart 2010 12:48 dedi ki...

Peki madem. Bir gün bir film hakkında yazma ve paylaşma aşkı duyarsan beklerim :)

ali at: 29 Mart 2010 12:50 dedi ki...

bardan adam çıkarsa ıssız olur tabi. bardan adam ile ıssız adam. hem abuk hem güzel. ayrıca ıssız adam filminin yaratıcısının bardan adam filminin sonunda küçük bir rolü var.

Rüzgar at: 29 Mart 2010 12:57 dedi ki...

Bardan adam çıkmaz

ali at: 29 Mart 2010 12:59 dedi ki...

memnuniyetle efendim ne demek. her zaman aklımda ilk burası var. since Reconstruction film inden bugüne..

Rüzgar at: 29 Mart 2010 13:02 dedi ki...

eyvallah

Hulia at: 30 Mart 2010 06:40 dedi ki...

Sıkıcııııı.

Eyyup at: 10 Nisan 2010 12:49 dedi ki...

Filmi genel olarak begendim, farklı tarafları bir araya getirme özellikle karşındakini anlayabilme çabasını beğendim(her ne kadar insanlar bir ürünü icra ederken kendi ideolojisinden %100 sıyrılamazken: ki bunu beklemekte biraz hata olur bence...) tüm filmi son sahneye bağlamak bence yanlış ve en önemlisi de bu film ile ıssız adam filmini karşılaştırmak.. çünkü iki filmin ortak bir noktası yok bence (film olarak tabi)

Rüzgar at: 10 Nisan 2010 13:10 dedi ki...

Teşekkürler yorum için.Issız Adam filmiyle tek ortak noktası iki filmin de Türk yapımı olması. Yoksa dediğin gibi elma ile armutu kıyaslamak gibi olurdu bu.İzlediğim son dönem Türk filmlerine baktığımda genel olarak iyi filmler görmüştüm. Bahsettiğim iki film beni hayal kırıklığına uğratma açısında ortak bir noktada buluşuyor bir de.

Eyyup at: 10 Nisan 2010 14:09 dedi ki...

tramvay ve son ders filmlerini tavsiye ederim,son dönemlerde izlediğim ve etkilendiğim iki güzel türk filmi

Rüzgar at: 10 Nisan 2010 14:34 dedi ki...

Eyvallah! Son Ders'i söylemiştin. Tramvay'ı da yazdım bir köşeye

izlandik at: 11 Nisan 2010 13:57 dedi ki...

Büşra karakteri olmamış evet ama bu bir ilk yönetmenlik deneyiminin,ve bu gayet de cesurken göz ardı edilmesini gerektirmez bence.

Bu arada, Barda güzeldi.

newer post older post