“Ben her yerde yurdumdayım, hiçbir yerde de yurdumun dışında değilim. Eğer bir insan kendini yurdunda hissediyorsa, yurt diye baktığı o yerin herhangi bir adı olmaz. Dolayısıyla, benim gözümde yurt bir tür istikamettir.”Hollywood, “kapitalist sistemin yalnızlaştırdığı insan ve onun dramı” hikayelerini çok sever. Bu gerçek hayatta karşılığı olan bir sorun ve elbette ki ele alınmaya, kurcalanmaya değer bir konu. Up İn The Air’de, yalnızlığını kutsamış bir adamın hikayesini izliyoruz.
Başrolde Ryan Bingham karakteriyle özel hayatında da benzer bir yaşamı benimsemiş gibi görünen George Clooney var. Ryan Bingham işi dolayısıyla sürekli farklı şehirler dolaşmak zorunda olan profesyonel bir “personel kovucudur”. Hayatı havalimanları, iyi oteller ve hayatında görmediği insanların işine son vermek için gittiği şirketler arasında mekik dokumakla geçer. Ryan ayağını yerden kesen bu yaşam tarzını son derece benimsemiş, hayatını küçük valizine sığdırmayı öğrenmiştir.
En büyük hayali dünyada çok az kişin başarabildiği en fazla uçma rekoruna imza atmaktır. Hayatını bu rekora adayacak kadar anlamsız bir yaşam sürdüren Ryan için etrafındaki diğer her şey ve herkes neredeyse bir teferruattan ibarettir. Fakat en nihayetinde rutin hayatına yalnızca renk olsun diye kattığı, kendisi gibi sürekli uçan, kendi deyimiyle “yalnızca takıldığı” kadın, Ryan’ın zamanla bir “limana demir atma” ihtiyacını körükleyecektir.
Up İn The Air yalnız adam ve dramının ötesinde, işten çıkarılan bir bakıma sektörde tek başlarına kalan insanların dramlarını izleme fırsatını da veriyor. Film, kapitalist sistemin bir başka acımasız yüzü; herkes yalnız ölür gerçeğiyle karşı karşıya bırakıyor bizleri. Up İn The Air yer yer dramatik noktalara, yer yer de ilişkilere dair önemli sorulara kafa yorması açısından tam bir romantik dram filmi hüviyetinde.
Oscar’da En İyi Film kategorisinde yarışmaya hak kazanan Up İn The Air, ABD Ulusal Eleştirmenler Birliği tarafından başta Yılın En İyi Filmi olmak üzere birçok ödül aldı. Fakat Up İn The Air, mesajını gözüne gözüne sokan anlatımıyla, klişe kurgusu ve dolayısıyla sonu tahmin edilebilir yapısıyla, sinema seyircisi açısından eğlencelik, tek izlenimlik filmler kategorisine dahil olmaktan kurtaramıyor kendini. Oscar’da ana kategorilerde alacağı herhangi bir ödül beni akademinin kararları hakkında epey düşündürecektir.
7/10
Bu yazı bu tarihte 8 Sutun' da yayınlanmıştır.
10 yorum:
aklı havada yerine kökleri havada deyimini kullanabiliriz. her ne kadar yalnızlık teması üzerine kurulmuş gibi görünse de postkolanyal kültüre işaret ediyor. ayrıca yalnızlık Allah'ın erkeklere bahşettiği bir özellik olmasa gerek.
"The story of a man ready to make a connection." Fotoğrafaltı yazısı epey manidar. İletişime geçilebilmesi muhtemel iki insan var. Birisi cep telefonuna bakıyor yani iletişimde, diğeri clooney'a doğru gidiyor emin adımlarla. işte ben onu erkek yapardım clooney'i de biseksüel. böylece amerika üzerinden postkolonyal kültürü de özetlemiş olurdum.
"Tek izlenimlik" tespitine katılmakla beraber senaryonun orjinalliğine inananlardanım.
Ve gerçekçi olması açısından o işten çıkarılan elemanların konuşma sahneleri reel hayatta gerçekten de işten çıkarılan insanların gerçek konuşmalarını içeriyor. Benim için artı olan yanları bu ve açılış sekansı. Onun dışında oyunculuklar oscar ve diğer eleştirmenler ödüllerine aday olacak kadar iyi değil. Anna Kendrick birazcık diğerlerine ağır bassa da ağlama sahnesi Yumurta'da Nejat İşler'in bayılma sahnesine benzemiş ne yalan söylim :)
Böyle orjinal bir senaryoyu hafiften suistimal edip Juno'dan sonra attan inip eşşeğe binen yönetmene teessüflerimi sunarım.
Yazı için teşekküler efenim. Uzun zaman önce izlememe rağmen üşengeçlikten yazamamıştım bu film için. :)
aidiyet kavramı soy"ağacı" ile beraber yürür. kök salmak için geçmişin bilgisi önemli, üstelik RNA'nın yaşamımıza etkisi kanıtlanmışken. ailenin 18 yıllık bir zaman dilimiyle kısıtlandığı bir ülkede iş kültürü etrafında dönen kavramlar değer kazanıyor. çünkü insan ailesi olan mutabakatlarını yalnızlığına tercih etmeye başlıyor. aidiyet yok; "uçak"'la beraber resimlenmiş neden? bence burada post kolonyal kültür devreye giriyor. bu kavramı sistemleştiren yogadan anlamayan bir hintli/abd'li kadın. iki tane kültürü olan bir kadın kitabının arkasına şunları yazmış:
"Ben her yerde yurdumdayım, hiçbir yerde de yurdumun dışında değilim. Eğer bir insan kendini yurdunda hissediyorsa, yurt diye baktığı o yerin herhangi bir adı olmaz. Dolayısıyla, benim gözümde yurt bir tür istikamettir." (copy paste by netkitap.com)
gelecek yüzyılda yaşlılar yurtları aynı mesleğin mağdurlarına göre ayrılacak dersek futuristik bir yaklaşımda mı bulunurum ?
İginç bir yaklaşım
Film çekersen haberim olsun lütfen :/
Orjinal bir konu evet. Ama çok orjinal bir senaryo değil yine de.
"Ben her yerde yurdumdayım, hiçbir yerde de yurdumun dışında değilim. Eğer bir insan kendini yurdunda hissediyorsa, yurt diye baktığı o yerin herhangi bir adı olmaz. Dolayısıyla, benim gözümde yurt bir tür istikamettir.”
izlinle bu alıntıyı ana sayfaya koymak isterim.Başlıkla çelişse de olur. Çelişik bir film zaten
clooney'i oynatcaz abdullah gül'ün yüz ikizi desek Kültür Bakanlığı ödenek ayırır mı ?
ayırmazsa ayıp eder
Filmi oyunculuk ve senaryo açısından az rastlanır olduğunu söyleyemeyeceğim.Hatta Oscar'ın bu filmi en iyi film dalında aday göstermesi bile çaresizlik çağrışımı yaptı ben de:D
Filmi izlerken (özellikle diyaloglar hususunda) zahmete girilmemiş gibi geldi bana.Klişelerinde filmde hiç eksik olmadığını söyleyeyim de filme demediğim kalmasın:p
Haksızlık etmiyorum kendimce.
yine kendimce olmamışsa olmamıştır.Nerden tutsam elimde kalacak bu film.
Hadi kolay gelsin.
Yorum Gönder