Seyirografi # 2



0 yorum




Bu artık klasik olmuş filmi televizyonda ucundan köşesinden yakalasam da tümüyle izleme fırsatı bulamamıştım bir türlü. Meğer bir tatil gecesini daha da iyi bir hale getirmek için öylece sırasını bekliyormuş. Neden romantik komedilerin babası kabul edildiğini daha filmin ilk dakikalarında zekice yazılmış diyaloglardan anlayabiliyorsun. Zaman zaman bir Woody Allen filmi izliyormuş gibi hissediyorsun. Film her ne kadar romantik komedi kurallarıyla oluşturulmuş olsa da başta da dediğim gibi zekice yazılmış diyaloglarla, Billy Crystal, Meg Ryan'ın müthiş oyunculuklarıyla romantize edilmiş bir sahici bir film olarak başka bir yerde konumlanıyor.

10/8.5




The Method (2005)
Arjantinli Marcelo Piñeyro'nun yönetmenliğini üstlendiği film, sonuna kadar merakınızı üst düzeyde tutan gizem türünde. Filmin başrollerini Los amantes del Círculo Polar (1998) filminden tanıdığımız ispanya sinemasının iki önemli ismi Eduardo Noriega ve Najwa Nimri paylaşıyor. Olaylar tek bir mekanda geçiyor ama film tek saniye sıkılmanıza fırsat vermiyor. Çünkü karakterler nasıl bir oyunun içinde olduklarını çözmekle uğraşıyor. Film bir gurup iş başvurusunda bulunan kişilerin bir odaya kapatılarak Grönholm Metodu denen bir deneye tabi tutulmalarını konu alıyor. Kapitalizmin kişiyi getirdiği son nokta olarak da görülebilir. Modern dünyanın bize nasıl yarış atı muamelesinde bulunduğunu ve insanların bu düzene ne kadar çabuk teslim olduklarının eleştirisini okuyabilirsiniz filmden. İtibar ve para için en temel insani duygularımızı bile hiçesaydığımızı anlatan hem keyifli vakit geçirten hem de mesajını veren bir film.

10/8


The Ghost Writer (2010)
Roman Polanski filmlerinin neredeyse tamamını sevdiğim bir kaç yönetmenden biri. Özellikle Rosemary's Baby (1968) ve The Pianist (2002) filmiyle ben de hayranlık uyandırmış bir yönetmendir. O yüzden 2010 da çok iyi eleştiriler alan bu filmi es geçmem mümkün değildi. Başrolünde benin her rolün adamı olabildiği için hayranlık duyduğum Ewan McGregor var. Kısaca konusu halihazırda hakkında ciddi suçlamalar olan politikacı Adam Lang'in biyografisini yazmak üzere gönüllü olan yazarın kendini bir suçu aydınlatmaya çalışan bir dedektif olarak bulmasını konu alıyor. Hani o kahramanın istemeden bir işe dahil olması ve o işten bir daha yakayı sıyıramaması, neticesinde merakını gidermek adına bazı bilgilere ulaşmaya çalışıp parçaları birleştirmesi ve büyük resmi görmesi sürecinden oluşan bir gizem, suç filmi. Süpriz sonuyla da epey şaşırtıcı bir film.

10/8


İçimdeki Yangın ~ incendies (2010)
Kanadalı yönetmen Denis Villeneuve'un izlediğim ilk filmi ve sanırım yönetmenin de zirveye çıktığı son filmi. Film Wajdi Mouawad’ın ünlü oyunundan sinemaya uyarlanmış ve Oscar'da en iyi yabancı film kategorisinde adaylığı bulunuyor. Baştan sona dramatik bir öyküyle kurulmuş çok çarpıcı bir film. Lübnan ve Kanada arasında gidip gelen çok "acıklı" bir hikayeyi ta en başından şahit oluyor ve kahroluyoruz. Orta doğuda yaşanan müslüman-hristiyan çatışmasının ta içindeki karakter Nawal'ın ikizlerine Simon ve Jeanne bıraktığı bir vasiyet, gizemi ve kirli bir geçmişin pusulası gibidir. Nawal'ın tüm yaşamını içindeki sönmek bilmeyen bir yangınla yaşadığını çocukları onun ölümünden sonra öğreneceklerdir. Yine çarpıcı ve gerçekçi yapısıyla izlemeden ölünmemesi gereken filmlerden

10/8,5



Bir Ayrılık ~ Jodaeiye Nader Az Simen (2011)

Asghar Farhadi iranlı favori yönetmenlerimdendir. Bu seneki İstanbul Film Festivalinde kapanış filmimdi ve tüm solan ayakta alkışlamıştı bu filmi. Asgar Farhadi yine bir ahlak sorunu üzerinden yaşama ayna tutuyor. Karakterler kendi içlerinde yanılgılara düşüyor, kendileriyle hesaplaşıyor, hatta bazen kendileriyle çarpışıyor, kısacası herkes kendi eleştirisini yapıyor. Bir Ayrılık boşanmaya karar veren bir çiftin hayatlarına dahil olan bir kadınla düştükleri hukuki, ahlaki ve sınıfsal sorunları ele alıyor. Filmi, Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı Ödülü’ne layık görülmüştü.

10/9




newer post older post